ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

YAĞLIDERE

Yağlıdere İlçesi
yağlıdere resimler
yağlıdere fotoğraflar
yağlıdere manzaralar
yağlıdere görüntüler
yağlıdere tarih
yağlıdere halife
yağlıdere kanuni sultan süleyman
yağlıdere video
yağlıdere spor
yağlıdere ulaşım
yağlıdere yemekleri
yağlıdere haber
yağlıdere harita
yağlıdere turizm
yağlıdere otel
yağlıdere pansiyon
yağlıdere yurt
yağlıdere konaklama
yağlıdere konut
yağlıdere emlak
yağlıdere satılık
yağlıdere kiralık
yağlıdere daire
yağlıdere lojman
yağlıdere toki
yağlıdere yeşilpınar
yağlıdere sağlık
yağlıdere hastahanesi
yağlıdere devlet hastahanesi
yağlıdere kaymakamlık
yağlıdere belediye
yağlıdere nüfus
yağlıdere meb
yağlıdere emniyet
yağlıdere eğitim
yağlıdere okul
yağlıdere kurs
yağlıdere lisesi
yağlıdere dernek
yağlıdere ekonomi
yağlıdere sanayi
yağlıdere tarım
yağlıdere ticaret
yağlıdere köprü
yağlıdere doğa
yağlıdere gezi
yağlıdere tatil
yağlıdere kültür
yağlıdere sanat
yağlıdere dağları
yağlıdere akarsuları
yağlıdere köyleri
yağlıdere
 Yağlıdere Çayı üzerinde Ağanın Köprüsü, Harava Köprüsü, Sınır Köprüsü gibi 12 adet tarihi köprü vardır.Ağanın Köprüsü 20 m uzunluğunda 11 m yüksekliğindedir.Bu köprü 200 yıl önce El hasenat-u vel-hayrat hüv-el baki kethüda Zade Emin Ağa tarafından yapılmıştır. İlçe sınırları içerisinde Pontus Rumlarından kalma Çağlayan Köyünde Gebe Kilise kalıntıları ile Tuğlacık Köyünde Hacı Abdullah Sarı Halife Türbesi turistik yerlerdir.Ancak söz konusu yerlere ulaşım kolay olmaması tanıtım yetersizliği ve bakımsızlık nedeniyle turizm açısından arzu edilen seviyenin elde edilmesini engellemektedir. Tekke Köyündeki zaviyenin de Yavuz Sultan Selim Trabzon Valiliği sırasında annesi Gülbahar Hatun tarafından tesis edildiği köydeki Osmanlıca vakfiyeden tapu tahrir defterinden anlaşılmıştır. Köydeki zaviyeden günümüze cami,zaviye,misafirhane,değirmen ve Tuğlacık Köyündeki türbe kalmıştır.Kanuni devrinden kalma vakfiye uzun bir ceylan derisi, yaklaşık 2 m uzunluğunda 0,5 m eninde,üzerine siyah ve kırmızı mürekkeple yazılmıştır.Yukarıdan aşağıya doğru besmele levhası,ham dele ve sal vele levhası Kanuninin tuğrası Anadolu kazaskeri Muhammedi Rumi haşiyesi vakfiyenin esas kısmı ve şehadetlerden oluşmaktadır. 
 İlçe ülkemizin Doğu Karadeniz bölümünde Giresun iline bağlı olarak Yağlıdere Çayı kenarında kurulmuştur.İlçe merkezi sahile 14 km uzaklıkta olup, yüzölçümü yaklaşık olarak 350km2 dir.İlçenin rakımı 50m. dir.Kuzeyinde ve doğusunda Espiye,güneyinde Alucra ve Şebinkarahisar, batısında Keşap ve Dereli ilçeleri ile çevrilidir. İlçenin tek akarsuyu olan Yağlıdere Çayı ve bu çayı besleyen küçük derelerdir.Özellikle ilkbaharda yağışın fazla olması nedeniyle çay,zaman zaman taşkınlara sebep olmaktadır.Güneydeki Alucra ilçesi, Kurtbeli Yaylasından çıkan Tohumluk Deresi ile Erimezden çıkan Kılıçlar Deresinin Çakrak Yaylası; Üçköprü mevkiinde birleşmesiyle Yağlıdere adını alan çay çok dar bir vadi boyunca uzanarak Espiye İlçesinin batısından denize dökülmektedir.
Çayın uzunluğu 65 km dir. İlçedeki arazi, tipik Karadeniz arazi yapısı olup çok engebeli bir yapıya sahiptir.Toprak erezyonuna açıktır. İlçe iklimi; yazları serin, kışları ılık ve yağışlı olan tipik Karadeniz iklimidir.Yağışlar, dört mevsime dağılmıştır.Yıllık yağış ortalaması 1300 m3 tür.En soğuk ay Şubat olup en düşük hava sıcaklığı -3 derecedir.En sıcak ay Ağustos olup sıcaklık ortalama 24 derecedir. Yıllık sıcaklık ortalama 14 derecedir.Ortalama nem %70 dir. Bitki örtüsü 500m. yüksekliğe kadar fındık bahçeleri, meyve ağaçları, kestane, kızılağaç, meşe, kavak gibi ağaçlardan oluşmuştur.Taflan(karayemiş), ormangülü ve şimşir gibi makiler, orman altı bitkileri vardır.500-1500m arasındaki yüksekliklerde sakız,köknar ve sarıçamdan oluşan ormanlık bitki örtüsü vardır.1500m nin üzerinde ise yayla ve otlaklar vardır. 
Yerleşim yeri olarak kuruluşundan bu güne kadar ekonomik hayat, fındığa dayalı tarım, küçük çapta hayvancılık, yüksek yerlerde ormana dayılı işçilik, küçük esnaf ve sanatkarlık şeklinde olmuştur. Son yıllarda yurt dışında çalışanların sayısında meydana gelen artış parasal yönden ilçe halkını olumlu yönde etkilemiş, ancak bu parasal artış etkili yatırım yapılması şeklinde kendini göstermemiştir. İlçe halkının %20’ye yakın kısmı ya yurt dışında çalışmakta yada yurt dışındaki yakınlarının maddi desteğini almaktadır. Diğer taraftan nüfusunun %25’lik kısmı ise ülke içinde özellikle büyük kentlerde çalışmakta ve ilçedeki yakınları ile bağını kesmiştir. İlçede iki adet fındık kırma fabrikası dışında sanayi kuruluşu sayılabilecek tesis yoktur. Bu tesislerde yaklaşık 60 kişi istihdam edilmektedir. Ayrıca Mısır tarımı da ilçede önemli bir yer tutmaktadır.Fakat mısır üretimi ticarete yönelik değil,ihtiyacı karşılamak için üretilmektedir. Son yıllarda Karadeniz Bölgesinin genelinde yetiştirilmeye başlanan Kivi meyvesi de hatırı sayılır miktarda çifçiler tarafından üretilmeye başlanmıştır
.Ama üretilen kivinin pazarlanması alanında zorluklar çekilmektedir. En önemli gelir kaynağı fındık olup, 88.482.901 dekar alana ekilip 2004 yılında meydana gelen don olayı nedeniyle mahsul alınmamıştır.. Bunun yanında11.160 dekar alanda 115 ton mısır, 441 dekar alanda 472 ton sebze ve 600 dekar alanda kivi üreticiliği yapılmaktadır. İlçe merkezinde 25 Tonluk Soğuk Hava Deposu mevcuttur. Aile işletmeciliği şeklinde yapılan hayvancılık, daha çok yüksek kesimlerde yapılmaktadır. İlçede yaklaşık 4600 büyükbaş, 7850 küçük baş, 250 Tek tırnaklı, 9000 kümes hayvanı ve 2924 adet arı kovanı mevcuttur. İlçede bir adet tarım kredi kooperatifi bir adet Esnaf ve Sanatkarları Kooperatifi, Sınır Köyünde bir adet Orman Köylülerini Kalkındırma Kooperatifi ve sınırlı sorumlu 32 numaralı motorlu taşıyıcılar kooperatifi vardır. Bu kooperatifler ortaklarının kredi, tohumluk, gübre ve ilaç gibi tarımsal girdilerini karşılama ve ürünlerini pazarlama gibi konularda faaliyetlerini sürdürmektedirler. 
Yağlıdere Çayı üzerinde;Ağanın Köprüsü,Harava Köprüsü,Sınır Köprüsü gibi 12 adet tarihi köprü vardır.Bunların en büyüğü Ağanın Köprüsü olup ayak açıklığı 20,yüksekliği 11 metredir.Köprü sağlam olmakla birlikte karayolu ulaşımı yanı başındaki beton köprüden sağlanmaktadır.Bu köprü yaklaşık 200 yıl önce çevre köyler tarafından imece usulüyle yapılmıştır.Köprü üzerindeki kitabede “El hasenatü vel hayrât hüvelbaki Kethudazâde Emin Ağahayratıdır. 1232″yazmaktadır.Define arayıcıları bu kitabeyi yerinden çıkarmış,ancak duyuldukları bırakarak kaçmışlardır. Yağlıdere Çayı boyunca karşılıklı kıyılarla irtibatı sağlamak için tahta ve asma köprüler yapılmış ve halen ulaşımda kullanılmaktadır.
 Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Türk dervişlerinin büyük payı olmuştur.Bu dervişler tekke ve zâviyelerini kurdukları yerlerde;tarım, bayındırlık ve eğitim işlerine önderlik etmişlerdir. Tekke Köyündeki zâviyenin de;Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Şehzâdeliği sırasında,annesi Gülbahar Hâtun tarafından tesis edildiği ve yönetiminin de Hacı Abdullah Halife’ye(Sarı Halife)bırakıldığı,köydeki Osmanlıca vakfiyeden ve tapu tahrir defterinden anlaşılmaktadır. Köydeki zâviyeden günümüze;cami,zâviye,misafirhâne,değirmen ve Tuğlacık Köyündeki türbe kalmıştır.Fırın ortadan kaldırılmış,zâviye misafirhânesinin yerine ebe evi yapılmıştır. Cami 12.90×9.00 m ebatında olup;kalın taş duvarlıdır.Bir giriş ve kare şeklinde bir harim kısmından meydana gelmektedir.Örtüsü dört omuzludur. Zâviye,Hacı Abdullah Halife’nin dergahıdır.5.55×5.00 m ebatındaki zâviye,kalın taş duvarlı bir alt yapıya sahiptir.Kapısı doğu cephesindedir.Üç basamaklı ahşap bir merdivenle çıkılır.Zâviye’de pöstekiler,âsâlar,sırlı seramikler ve kandiller gibi eşyalar bulunmaktadır. Misafirhâne iki katlı olup;birinci katı ahır,ikinci katı ise 11.10×11.10 m boyutunda ikâmetgâhtır.Kuzeyinde bir
 hayat(Aşana,hol)vardır.Girişte dar bir koridora açılan üç oda ve bir tuvalet yer alır.Her odanın bir ocağı ve taş dolapçıkları vardır.Bu misafirhânede gelip-geçen bütün misafir ve yolcular kalıyorlardı. Değirmen;köyün şimşirlik mevkiindedir.Su arkı ve oluğu büyük blok taşlardan yapılmıştır.Esas duvarları ise gayrı muntazamdır.Halen çalışmakta olup,suyunun hiçbir zaman eksilip-artmadığı söylenmektedir.Değirmenin yanından akan dere bazen kuruyup,bazen taşmakta ama bu durum değirmenin suyunu hiç etkilememektedir. Bugün Tekke Şeyhinin torunlarının elinde şu vesikalar vardır: a-Kanuni Devrinden Kalma Bir Vakfiye: Uzun bir ceylan derisi(yaklaşık 2 m uzunluğunda ve yarım metre eninde)üzerine siyah ve kırmızı mürekkeple yazılmıştır.Yukarıdan aşağıya doğru besmele levhası,hamdele ve salvele levhası,Kanuni’nin Tuğrası,Anadolu Kazaskeri Muhammedü’r-Rûmi Hâşiyesi,Vakfiyenin esas kısmı ve şahitler kısmından oluşmaktadır. b-Üç Mezar Taşı: Bu taşlar Mekke mensubu üç erkeğe ait birer baş şâhidesidir.Her üç şâhidenin başında 
birbirinin aynı olan birer kavuk vardır.Mehmet oğlu Es-Seyyid es-Şeyh Abdullah,Ali Şeyh-Zâde Ömer Ağa’nın oğlu Ali Ağa ve es-Seyyid Mehmet Şeyh oğlu Ali Şeyh şâhideleri olduğu kitabelerinden anlaşılmaktadır. c-1913 Yılından Kalma İki Berat: Her iki berat da 5.Sultan Mehmet Reşat’ın Tuğrasını taşımaktadır. Belgelerin incelenmesinden;Hacı Abdullah Halife Zâviyesi’nin 1400′ lü yılların sonundan,Cumhuriyet dönemine kadar hizmet verdiği anlaşılmaktadır.Hacı Abdullah Halife Nakşibendî Tarikatına mensuptu. Sarı Halife ile ilgili bazı olaylar nesilden nesile aktarılmış;günümüze kadar gelmiştir.Aktarılma şekli tam sağlıklı olmamakla beraber bunlardan bazıları şöyledir: Sarı Halife köye bir değirmen inşa etmiş ve bendini yaptıktan sonra,bugünkü suyu olduğu yere âsâsını vurmuş,âsânın vurulduğu yerden çıkan su değirmeni çevirmeye başlamış.Sarı Halife’nin değirmeni; öğütmek için mısır dahi koymadan un yapmaya Halife de bunları halka dağıtmaya başlamış.Halife’nin kızı da kendisine yardım edermiş.Halife kızına,değirmenin mısır konulan teknesine bakmamasını söyler ve iyice tembih edermiş. Değirmen sürekli olarak,mısır koymadan,un yapmaya devam edermiş. Kızın;ergenlik çağına gelince mısır konmadan un nereden geliyor diye merakı artmış ve babasının tembihine rağmen tekneye bakmaya karar vermiş. Tekneye bakınca büyük bir yılanın ağzından mısır akıttığını görmüş ve korkarak geri çekilmiş.Bundan sonra un kesilmiş.Babası durumu anlamış ama yapılacak bir şey yokmuş. Diğer bir olay ise şöyle anlatılır:Halife köyden atına biner,Trabzon’a gider,Şehzâdeye ders verip aynı gün köye dönermiş.(Köy ile Trabzon arası yaklaşık 140 km’dir.)Halife bir gün Trabzon’dan gelirken şimdiki ilçe merkezinde namaz kılmak istemiş,ancak kendisine seccadesini serecek yer vermemişler.Bunun üzerine atını dereye sürmüş ve akan suyun üzerine seccadesini sererek namazını kılmış ve sonrada köye geri dönmüş.
Bu vesika ;en büyük sultan,büyük hakan,bütün ümmetlerin yönetiminin tek yetkilisi…nice büyük burunları kıran,şahları yüzleri üzerinde süründüren…yeryüzündeki bütün mazlumların sığınağı olan Allah’ın(yeryüzündeki)gölgesi…Sultan Süleyman Han’ın ninesinin tekkesiyle ilgili olup…babası Sultan Selim Han…kendisine arz-eylediği üzere,azim olan Allah’ın sevabını isteyerek ve “o gün ki ne mal ne evlad fayda verir, ancak iyi bir yürekle Allah`a yönelmek fayda verir.” (olarak nitelenen) günde, o günün sahibi ve maliki olan O`nun elemli cezasından kaçınarak ve sadık bir niyet ile, Trabzon sancağındaki, Kürtün kazasının, Yağlıdere nahiyesine bağlı olup; yerinin belirli olmasından ötürü, sınırları ile niteliklerinin açıklanmasına gerek olmayan bir bölgede, rahmetli Hacı Halife`nin yaptırmış olduğu zaviyeyi şer`i olarak “vakf”, geçerli olarak “habs” ve gönül rızası ile sadaka edip…ve bu vakfı rızaen kabul ve burada yazılı olan şekilde iki yönden sahih ve iki yönden şer`i olarak ve yazılı rivayetler dairesinde (Osmanlı) sultanlarının vakıf kanununa göre, onun tarafından (benimsenmiş) bulunmaktadır. Orada (gelen ve gidenlere) yemek verilecek; (herkese)…aynı derecede itibar ve riayet gösterilecektir… buna ters durumlar içine girilmeyecektir… Sultan olsun, vezie olsun; kadı olsun, emir olsun; zaim olsun, rayib olsun; hazır olsun, gaayip olsun; reayadan olsun, timar erbabından olsun; ve bunlardan başka iyi adam olsun, kötü adam olsun; hiçbir kimsenin tağyir, tebdil, tahrif veya tatil veya bunlara benzer beğenilmeyecek herhangi bir işlemle herhangi bir şekil veya sebep altında vakfa müdahalesi caiz olmayıp, her kim fesih veya tahrif suretiyle vakfa müdahale ederse Yüce Allah, ceza gününde afv-etmez ve çeşit çeşit büyük azaplarla onu cezalandırır…
 Buna göre vakfiyenin şehadet altına alınması ve yazılması 950 (1543 Miladi) zilhiccesinin başlarında vuku buldu. Rumi 1328`de Sultan Reşad Tarafından Verilen Berat Metni de Şöyledir: Trabzon kazasına bağlı Sıra (Mera) köyünde oturan, bdullah Bey cami vakfından ücretli olarak gündeliği bir akçe vazife ile söz konusu camide hatiplik görevini üstlenen Süleyman oğlu Hasan`ın vefatı üzerine; bu yerde yapılan bir imtihan neticesinde ehliyet ve liyakatı ortaya çıkan, onun oğluna iş bu padişahın yüce buyruğunun bizzat kendisine verilmesine, mahallinde yapılan soruşturma ve mahkeme tarafından yapılan teftişinde ona bildirilmesi üzerine Evkaf Vekaleti tarafından özetlenerek bana arz edilen ve neticesinde 1327 yılının Zilhicce ayının 23. günü benim tarafımdan çıkartılmış bulunan Hattı Hümayun-u Şahanem gereğince, hatiplik vazifesinin adı geçen şahsa verilmesine; O`nun bu resmi görevine devam etmesine, tembellik ve ihmalkarlık gösterilmesi halinde bu vazifenin ondan alınarak bir başka şahsa verilmesi şartıyla da onun bu görevde yetkili kılınmasına dair iş bu Padişahlık Beratımı verdim. Böylece ferman buyurdum.